Deprem ve Ruh Sağlığı: Psikolojik Etkiler ve Koruyucu Faktörler
Haberin Başlıkları
Depremlerin toplumsal ve bireysel etkilerini ele almak amacıyla düzenlenen “Deprem ve Ruh Sağlığı: Psikolojik Etkiler ve Koruyucu Faktörler” çalıştayının ikincisi, Kilis 7 Aralık Üniversitesi ev sahipliğinde gerçekleştirildi. Malatya Turgut Özal Üniversitesi, Gümüşhane Üniversitesi ve Gaziantep İslam Bilim ve Teknoloji Üniversitesi’nin iş birliğiyle düzenlenen etkinlik, deprem sonrası ruh sağlığını güçlendirme odaklı tartışmalarla dikkat çekti.
İlk çalıştayda bireylerin stresle başa çıkma yöntemleri ve toplumsal dayanışmanın önemi ele alınmıştı. Kilis’te düzenlenen ikinci çalıştayda ise aile dinamikleri, çocuk psikolojisi ve bu alanlarda koruyucu faktörlerin geliştirilmesine yönelik çalışmalar ön plana çıktı. Çalıştayda ele alınan sorunlar ve çözüm önerileri kamuoyu ile paylaşıldı.
Çalıştayın Ana Gündem Maddeleri
Çalıştayın birinci oturumu, oturum başkanı Prof. Dr. Ruhat Yaşar’ın açılış konuşmasıyla başladı. Yaşar, depremin bireyler ve toplum üzerindeki yıkıcı etkilerini vurgulayarak, “Aile ve çocuk psikolojisi gibi hassas alanlarda uzun vadeli çözümler geliştirmek zorundayız” dedi. Katılımcılar, sahadaki deneyimlerini paylaşarak karşılaşılan sorunları dile getirdiler.
İkinci oturumda, oturum başkanı Doç. Dr. Zeynep Sağır, çocukların ve ailelerin ruh sağlığını desteklemenin önemine dikkat çekti. Sağır, “Koruyucu faktörlere odaklanarak aile ve çocukların bu zorlu süreçten daha güçlü çıkmalarını sağlamalıyız” ifadelerini kullandı. Değerlendirme oturumunda ise Prof. Dr. M. Fatih Kanter, çalıştayın sonuçlarını değerlendirerek, “Üretilen çözüm önerileri, toplumsal dayanıklılığı artırmada kritik rol oynayacaktır” dedi.
Sorunlar
Aile Dinamikleri ve Psikolojik Etkiler:
– Depremzede kamu çalışanları ve aileleri travmatik süreçlerden doğrudan etkilenmiştir. Kamu çalışanlarının psikolojik dayanıklılıklarını geliştirmeye yönelik adımların atılması bir ihtiyaç olarak belirlenmiştir.
– Kısa vadede depremin hemen sonrasında dayanışma ve işbirliğinin doğal bir sonucu olarak aile içi bağların güçlendiği, ancak afet sonrasında özellikle bu sürecin uzaması neticesinde barınma koşulları, iş kaybı, psikolojik problemler ve artan iletişimsel çatışmalarının bir sonucu olarak aile içi bağların zayıflamıştır.
– Ailelerde kaygı, anksiyete, depresyon, Travma Sonrası Stres Bozukluğu (TSSB) ve uzamış yas gibi problemler aile içi iletişimde olumsuz etkiler yaratmıştır.
– Ailelerin deprem nedeniyle oluşan gelir kayıpları ve ekonomik sorunları, aile içi ilişkilerde gerilime neden olmuştur.
– Bakıma ihtiyaç duyan çocuklara sahip olan ailelerde annelerin sorumluluklarının olağan durumlara göre daha fazla arttığı gözlemlenmiştir.
– Annelerde, gelecekteki olası eksikliklere dair kaygılar sebebiyle stoklama ve biriktirme davranışları ortaya çıkmıştır.
– Kırsal ve kentsel bölgelerde yaşayan ailelerin, afet sonrası farklı zorluklarla karşı karşıya kaldığı vurgulanmıştır. Kentsel alanda ikamet eden aileler, genellikle yardım ve destek hizmetlerine erişimde dezavantajlı durumda oldukları belirtilmiştir. Kırsal bölgelerde yaşayan aileler ise, altyapı eksiklikleri ve ulaşım zorlukları gibi engellerle karşılaşmış ve bu durum, afet sonrası toparlanma süreçlerini daha da güçleştirmiştir.
Çocukların Ruh Sağlığı ve Davranışsal Sorunlar:
– Çocukların günlük rutinlerinin bozulması, ruh sağlıkları üzerinde olumsuz etkilere yol açmıştır.
– Afet sonrası çocuklarda, altını ıslatma, kabuslar görme, içe kapanma, uykusuzluk ve aşırı hareketlilik gibi psikolojik ve davranışsal sorunların yaygın olarak gözlemlenmiştir.
– Eğitim sürecinin kesintiye uğraması, çocukların psikolojik iyi oluşlarını ve topluma uyumlarını olumsuz etkilemiştir.
– Çocukların okula uyum sağlama konusunda zorluklar yaşadığı tespit edilmiştir.
Barınma Koşulları ve Sosyal Problemler:
– Konteyner kentlerde mahremiyetin azalması ve stres seviyelerinin artması, aile içi ilişkilerde gerilimlere yol açmıştır.
– Deprem bölgelerinde çocuk dostu oyun alanlarının yetersiz kalması çocukların günlük rutinlerini oluşturmada zorluklar meydana getirmiştir.
– Deprem sonrası sosyal çatışmaların ve bağımlılıklarda bir artış gözlemlenmiştir.
Psiko-Sosyal Destek ve Müdahale:
– Psikososyal destek sunan tüm kurum ve kuruluşların, psikiyatri desteğine ihtiyaç duyan bireyleri belirleyerek sağlık müdürlükleri ile koordineli bir şekilde randevu alımını ve poliklinik yönlendirmesini sağlaması bir ihtiyaç olarak belirlenmiştir.
– Deprem sonrası psiko-sosyal destek hizmetlerinin yetersiz olduğu ve bu durumun özellikle kadınlar ve çocuklar için daha büyük bir sorun haline geldiği ifade edilmiştir.
– Psikolojik ilk yardım yapacak personelin ve çocuklarla çalışacak uzman sayısının yetersizliği, müdahalelerin etkinliğini sınırlamıştır.
– Deprem bölgesinde yeterli ruhsal sağlık taraması yapılmaması önemli bir eksiklik olarak dile getirildi.
Çözüm Önerileri
Ailelerin Psikolojik Dayanıklılığını ve Sosyal Dayanıklılığını Güçlendirme:
– Ebeveynlere yönelik psiko-sosyal destek mekanizmalarının yaygınlaştırılması gerekmektedir.
– Aile bireylerinin rollerindeki değişimin neden olduğu etkilerin azaltılması için bilinçlendirme ve destek programları geliştirilmelidir.
– Kadınların artan sorumluluklarını hafifletmek ve psikolojik iyi oluşlarını desteklemek için özel müdahale programları uygulanmalıdır.
– Afet riskini artıran demografik faktörlerin belirlenmesi önerilmektedir.
– Ebeveynlerin travma sonrası tepkilerinin kategorize edilmesi ve değerlendirilmesi gereklidir.
Çocukların İyileşme Sürecini Destekleme:
– Çocukların kaybolan rutinlerini yeniden tesis etmek için eğitim, sportif ve sanatsal faaliyetler artırılmalıdır.
– Deprem sonrası çocuk dostu oyun alanlarına duyulan ihtiyacın arttığı ve buna yönelik adımların atılması önemle vurgulanmıştır.
– Çocuklara yönelik oyun terapisi gibi iyileştirici müdahaleler uygulanmalıdır.
– Okula uyum süreçlerini kolaylaştırmak için öğretmenlere afet sonrası eğitimler verilmelidir.
Barınma Koşullarının İyileştirilmesi:
– Geçici barınma alanlarında mahremiyetin sağlanması ve stresin azaltılması için fiziki düzenlemeler yapılmalıdır.
– Sosyal çatışmaların önlenmesi amacıyla kültürel farkındalık programları düzenlenmelidir.
Psiko-Sosyal Destek Hizmetlerinin Güçlendirilmesi:
– Psikolojik dayanıklılık eğitimleri, özellikle riskli gruplar ve çocuklarla temas kuran personel için yaygınlaştırılmalıdır.
– Psikolojik ilk yardım, Bilişsel Davranışçı Terapi, EMDR eğitimi almış uzman sayısı artırılmalıdır.
– Psiko-sosyal destek hizmetleri, çok kültürlü anlayış çerçevesinde planlanmalı ve göçmenlerin ana dillerinde hizmet alabileceği mekanizmalar güçlendirilmelidir.
Uzman ve Kurumlar Arası İş Birliğinin Artırılması:
– Çocuk yayıncılığı ve sanatsal faaliyetler üzerinden akademik iş birlikleri geliştirilmelidir.
– Kurumlar arası koordinasyon sağlanarak psikolojik yardım süreçleri etkinleştirilmelidir.
– STK’lardaki görevliler ve diğer çalışanlar için koruyucu ve destekleyici psiko-sosyal programlar hazırlanmalıdır.
– Olağanüstü durumlarda kamu kuruluşları arasındaki koordinasyonu arttırmak için kamu görevlilerine Türkiye Afet Müdahale Planı ile ilgili eğitimlerin gerçekleştirilmesinin önemli olduğu düşünülmektedir.
– Afet gibi olağanüstü durumlarda sahada görev alan sivil toplum kuruluşlarının akredite olmaları için gerekli adımlar atılmalıdır.
– Deprem bölgesinde ruhsal sağlık taramalarının yapılmaması, büyük bir eksiklik olarak vurgulanmıştır. Bu taramalar, afet sonrası travma yaşayan bireylerin psikolojik durumlarını erken tespit etmek ve gerekli müdahaleleri zamanında gerçekleştirebilmek için kritik öneme sahiptir.
malatyahaber.com
UYARI: Sitemizde çoğunlukla muhabir arkadaşlarımızın imzalarıyla ya da mensubu oldukları basın kuruluşları kaynak belirtilerek yayınlanan üstteki haber benzeri araştırmalar, haberler, röportajlar, maalesef “emek hırsızı” –özellikle de biri sürekli olmak üzere- sözde bazı internet yayıncıları tarafından, ya aynen ya da küçük bazı değişiklikler yapılarak, kendi özel araştırmaları ya da haberleriymiş gibi kendi yayın organlarında yayınlanabilmektedir. Haber kaynağıyla ya da araştırmasıyla, istihbaratıyla uzaktan yakından ilgisi olmayan, sadece gerçek gazetecilerin ‘kamuoyunun bilgisine sunulmuş’ emeğinin üzerine ‘çöküp’, gazetecilik- habercilik yaptıklarını zanneden ve böylece kamuoyunu da aldatanların bulunduğuna bir kez daha dikkat çekerken, söz konusu unsurları da ‘gerçek gazetecilerin emeğini çalmamaları’ konusunda uyarıyoruz.
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmayacaktır.