17 Ağustos 1999 Depreminin Üzerinden 26 Yıl Geçti: Hala Önlemler Alınmadı mı?
Türkiye’nin Deprem Gerçeği ve Ekonomik Sonuçlar
17 Ağustos 1999 depremi, Türkiye’yi derinden etkileyen bir felaketti. Üzerinden 26 yıl geçmesine rağmen, bu büyük yıkımın ardından toplanan vergilerin çoğu halkın yararına değil, müteahhitlerin ceplerine gitti. İstanbul’u 5 kez, Türkiye’yi ise 2 kez yenileyebilecek kadar vergi toplandı ama deprem gibi acil önlemlere aktarılan kaynaklar son derece eksik kaldı.
Vergi Gelirlerinin Kullanımındaki Adaletsizlik
1999 depremi sonrası devreye alınan farklı vergiler arasında ek gelir vergisi, ek emlak vergisi ve özel iletişim vergisi bulunuyor. Kamuoyunda ‘deprem vergisi’ olarak bilinen bu ek vergiler, zamanla kalıcı hale gelmiş olsa da, toplanan paraların büyük bir kısmı rant projelerine aktarılmıştır. 2002-2023 yılları arasında tahsil edilen vergilerin toplamı, enflasyondan arındırıldığında 15 trilyon liraya ulaşmıştır.
Riskli Yapı Stoku ve İnşaat Projeleri
Bu devasa miktar, riskli konutların dönüştürülmesinde kullanılabilirdi. Ancak, kaynaklar daha çok Kanal İstanbul gibi tartışmalı inşaat projelerine yönlendirilmiştir. 2022-2024 yılları arasında proje kapsamında toplam 33 inşaat projesinin sözleşmeleri imzalanmış ve toplam değeri 60.3 milyar TL’yi aşmıştır. Bu projelerin finansmanın ise İstanbul’daki riskli yapı stoğunun yeniden inşası için en az 20 kez yeterli olabileceği belirtiliyor.
Önlem Almak Yerine Tahvil ve Rant
Hükümet, 17 Ağustos depremini bir ‘milat’ olarak tanımlarken, son yıllarda meydana gelen Kahramanmaraş-Suriye depremleri sonucunda 53 bin 538 kişinin hayatını kaybetmesine neden olmuştur. Deprem sonrası alınması gereken yasal önlemler ve hazırlanan planlar, zamanla unutulmuş ve uygulama aşamasına geçilememiştir. Ayrıca, deprem sonrası kent alanlarında rant yaratma amacıyla çıkarılan yasalar, mevcut sorunların üzerine yeni sorunlar eklemektedir.
Sonuç ve Değerlendirme
Geçmişte yaşanan büyük yıkımlardan ders alınmadığı ve toplanan vergilerin yarardan çok rant amacıyla kullanıldığı açıkça ortada. Türkiye’nin dört bir yanında artan deprem riski, maddi kaynakların daha yapıcı ve halk yararına kullanılması gerekliliğini bir kez daha ön plana çıkarmaktadır. Somut, sürdürülebilir önlemler alınmadıkça, geçmişteki felaketlerin yenilenme ihtimali oldukça yüksektir.
Sonuç olarak, bu durum karamsar bir tablo çizersken, yetkililerin gelecek dönem için etkili stratejiler geliştirmesi ve vatandaşların güvenliğini önceliklendirmesi artık kaçınılmaz bir gereklilik haline gelmiştir.