Deprem Riski Nedeniyle Kültürel Miraslarımız Tehdit Altında
Kültürel Alanlarımızın Yıkımı ve Tepkiler
Son yıllarda, deprem riski nedeniyle bazı kültür ve sanat alanlarımızın yıkılması gündeme gelmiştir. Bu durum, özellikle şehirlerin cazip bölgelerinde yer alan yapılar için rant kavramını akıllara getiriyor. Orman yangınları sonrası yok olan alanların dönüşümünü düşündüğümüzde, bu endişelerin ne denli haklı olduğunu görmek mümkün.
Antalya’daki Müze Direnişi
Antalya’da, geleceğe bırakılan mirasa sahip çıkmak isteyen bir grup insan, müzelerinin yıkımına karşı direnmektedir. Bakanlığın aldığı yıkım kararı sonrası, birçok sivil toplum örgütü Müze Çalışma Grubu’nu kurmuş bulunmaktadır. Grubun sözcüsü, Akdeniz Üniversitesi Arkeoloji Bölümü’nden Prof. Dr. Gül Işın, yıkıma karşı çıkmanın yalnızca fiziksel bir yapıya karşı değil, aynı zamanda Türkiye’deki müze mimarlığı tarihinin öncüsü olan bu yapının korunmasına yönelik bir mücadelenin de parçası olduğunu vurgulamaktadır. 1972’den beri Antalyalıların belleğinde yer eden müze, modernist cumhuriyet kimliğinin önemli bir sembolü olarak kabul edilmektedir.
Yıkım Sürecindeki Tehlikeler
Müzenin yıkım kararının ardından, tarihi eserlerin durumu ise daha büyük bir endişe kaynağı haline gelmiştir. Heykellerin uygun koşullarda taşınmadan futbol sahasına götürüleceği, güneş altında kalabileceği ve iklimlendirme sistemlerinin yetersiz olabileceği endişeleri kamuoyunu rahatsız etmektedir. Ayrıca, söz konusu eserlerin sigortalanıp sigortalanmadığı da belirsizliğini korumaktadır.
İstanbul Üniversitesi’nden Bir Hatıra
İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arkeoloji ve Prehistorya Bölümü’nün önde gelen isimlerinden Arif Müfit Mansel’in, Antalya Arkeoloji Müzesi hakkında “Her şey olmak isterim ama Antalya Arkeoloji Müzesi’ne müdür olmak asla istemem” sözleri, müzenin güvenlik açıklarını gözler önüne sermekteydi. Ancak günümüzde bu müze, devlet eliyle “deprem riski” bahanesiyle yok edilmek istenmektedir.
Diğer Tehdit Altındaki Kurumlar
Antalya Arkeoloji Müzesi’nin yanı sıra, Sami Şekeroğlu Sinema-TV Merkezi de bir diğer tehdit altındaki kültürel kurum olmuştur. Merkezin beş yıldır boşaltılması istenmekte, ancak hala yıkım kararı alınmamıştır. Bu durum, hem gitgide artan belirsizlikleri hem de yıllarca toplanan arşivlerin kaybolma riskiyle karşı karşıya kalmasını gündeme getiriyor.
Arşivlerin Kayıp Durumu
Yıllar içinde tek başına bir kişinin gayretiyle toplanan bu arşiv, aniden yok olma tehdidi altındadır. Filmlerin fiziki durumlarının belirsizliği, durumu daha da içler acısı hale getirmektedir. Yıkım konusundaki hız, yenileme veya onarma konusunda gösterilen yavaşlıktan çok daha fazladır, bu da geçmişe ve mirasa olan saygının sorgulanmasına neden olmaktadır.
Sonuç ve Gelecek Beklentileri
“Biz yaptık oldu” anlayışının bir “deprem riski” gerekçesiyle uygulanması, toplumda birçok endişeyi doğurmaktadır. Korunması gereken miraslar ve mekanlar dışında, içlerindeki eserlerin de zarar görmesi, toplum belleği açısından büyük bir kayıp yaratmaktadır. Belki binalar yeniden inşa edilebilir ama tarihsel ve kültürel eserlerin yerini doldurmak mümkün değildir. Kültürel miraslarımızı yok etme hızımız, koruma gücümüzle asla aynı seviyede değildir; bu durum, geçmişin kaybolmasına ve unutulmasına yol açmaktadır.
Gelecekte, kültürel miraslarımızı koruma sorumluluğu hepimize düşmektedir. Bu bağlamda, kaybettiğimiz her eser ve yapı, ulusal belleğimizden silinmiş bir izdir.