Murat Fıratoğlu’nun İlk Filmi: *Hemme’nin Öldüğü Günlerden Biri*, Kapitalizmin Anadolu’daki Yüzü
Haberin Başlıkları
*Hemme’nin Öldüğü Günlerden Biri*, Murat Fıratoğlu’nun sinema kariyerindeki ilk uzun metrajı olarak karşımıza çıkıyor. Film, Anadolu’nun zorlu koşulları altında bir hayatta kalma mücadelesini mercek altına alıyor. Ülkemizin büyük şehirlerinden İzmir’de çalıştığı işini kaybeden Eyüp, memleketi Siverek’e geri dönmek zorunda kalıyor; bu dönüş, onun yaşamındaki sosyo-ekonomik gerilemenin bir sembolü. Eyüp, burada mevsimlik bir işçi olarak kalmak zorunda; bu durum, sadece mekan değişikliği değil, aynı zamanda özgürlük alanlarının daralmasını da beraberinde getiriyor.

Bu yazıda bazı detaylar spoiler içerebilir.
Hemme: Sistem İçindeki Bir Figür
Filmdeki Hemme karakteri, yalnızca bir işveren değil, aynı zamanda sistemin yarattığı güç dinamiklerinin tezahürü olarak öne çıkıyor. Eyüp’ün adalet arayışı onun için sadece bir nahoş durum. Hiyerarşideki üst pozisyonda bulunanlardan koşulsuz itaat bekleniyor. Eyüp’ün bu beklentilere karşı gelmesi, filmi basit bir çatışmadan karmaşık bir intikam hikayesine dönüştürüyor. Annesine ve kendisine yöneltilen saygısızlık, Eyüp’ün bastırdığı öfkenin dışa vurumu olarak öne çıkıyor. Bu çerçevede, film intikamdan ziyade insanoğlunun onur mücadelesini ön plana çıkarıyor.

Ekonomik ve Kültürel Çatışmalar
Eyüp ile Siverek’teki diğer işçiler arasındaki fark, sadece ekonomik değil, aynı zamanda kültürel bir çatışmayı da yansıtıyor. Eyüp’e sürekli “İzmirli” denilmesi, onun yerli kabul edilmediğini ve isyan etme özgürlüğünün sınırlı olduğunu gösteriyor. Diğer işçilerin kabullenmişliği, birçok yıl boyunca geciken yevmiyelerle ve umut eksikliği ile oluşmuş bir durum. Eyüp, başka bir şehirde belirli bir sosyal bilinç kazanmışken, sadece ekonomik zorluklar içinde kıvranan bir figür de olabilir. Ancak dikkat çekici olan, Eyüp’ün sisteme karşı çıkan azınlıktan biri haline gelmesi. Bu farklılık, filmde didaktik bir şekilde değil, incelikle işleniyor.

Dönüm Noktası: Eyüp’ün Tercihi
Eyüp’ün Hemme’yi öldürmeye karar vermesi, filmde bir dönüm noktası oluşturuyor. Ancak bu kararın sonuçları, çok da kolay sindirilebilecek türden değil. Annesinin hasta haliyle avluda yattığı sahnede, Eyüp’ün silahı kuşanması, tüm çaresizlik hissini simgeliyor. “Bu kadar mı kolay?” sorusunu farklı bir perspektiften ele alıyor.
Diğer işçi Ali’nin “Senin anan, benim de anam sayılır” ifadesi, dayanışma gibi görünse de sistemin bireyselliği bastıran yapısını ortaya koyuyor. Eyüp’ün öfkesi, toplu bir mücadelenin yerine bireysel bir patlamaya dönüşüyor. Diğer işçilerin sessizliği, korkunun yanı sıra umutsuzluktan da kaynaklanıyor. Bu durum, filmde direnişin bile zamanla anlamını yitirebileceğini mizahi öğelerle vurguluyor. Hemme, simgesel bir figür; ancak onun yerine yenisi geleceği gerçeği, sistemin süreçlerini sürdürüyor.

Halay ve Bireysel Yalnızlık
Halay, bir araya gelişin sembolü olsa da, kiminle birlikte omuz omuza durduğumuzu sorgulamak zorundayız. Kapitalist yapı emekçinin emeğini sömürüyor; gelenekçi yapılar da bireyi toplumsal rollerle hapseder. Eyüp’ün yalnızlığı, bu iki yapı arasında sıkışmış bir bireyi simgeliyor. Filmde çözüm net bir şekilde ortaya konmuyor fakat izleyicilerin alacağı birçok mesaj mevcut. Fazlasını istemek gereksiz görünüyor.
Daha fazla sinema paylaşımına Instagram’daki film blogumdan (@atıptutuyorum) ulaşabilirsiniz.
Kapak Fotoğrafı: İstanbul Modern
Benzer içerikler: Eralp Alper’den Drop: Teknolojiyle Sinemanın Mücadelesi